Franchise bir Türk icadı mı?
Girişimcimiz disipline ve çok çalışmaya razı, işinde özgür olmak istiyor ama organizasyonda zayıf kalıyor.
Şimdi kendimize uygun yöntemi bulduk, lokomotif önde, vagonlar ardında, birlikte yol alıyoruz.
Franchise sistemi 1960’larda Amerika’da tanındı, oradan dünyaya yayıldı. Geriye doğru gidersek, McDonald’s 1953’te restoran, Coca Cola 1899’da şişeleme, Singer 1851’de dikiş makinesi mağazası için franchise verdi. Amerika’daki ilk franchise, askeri garnizonların içindeki “general store” mağazalarına verilen bölge tekeliydi. Almanya ve İngiltere’de 1840’larda bira satışı lisansa bağlanınca bira üreticileri lisansları satın alıp, franchise anlaşması ile birahanelere kullandırdılar. Avusturalya’da 1809 yılında vali Macquarie rom ithalatı için franchise aldı, karşılığında “Sydney Rom Hastanesi’ni yaptırdı. Orta çağda Avrupa’da krallar ve beyler, fuar, pazar, feribot, bira, yol gibi ticari faaliyet haklarını kendileri alıp franchise verdiler. Kilisenin uzak bölgelerde papazlara yetki verip kilise kurdurması, kar amaçlı olmasa da franchise modeliydi.
Batılı kaynaklardaki franchise tarihçesi burada bitiyor.
Türk tarihinde daha eski ve yaygın bir franchise uygulaması buluyoruz
11.yüzyıldan itibaren Selçuklularda “İkta”, Osmanlılara “Dirlik” olarak anılan sistem tam bir franchise modeliydi. Yerleşim bölgelerini yönetme ve vergi toplama hakkını devlet memuru, kale bekçisi veya savaşçılara veriyordu. Osman beyin babası Ertuğrul Gazi, Anadolu Selçukluların Söğüt franchise beyiydi. 14. Yüzyılda I.Murat franchise sistemini kurumsallaştırdı. Sipahiler “tımar”ının büyüklüğüne göre sefere belli sayıda eğitimli, donanımlı atlı asker verir, erden albaya kadar rütbe alırdı. Franchise ordu barışta ve savaşta hiç masraf oluşturmaz, her zaman savaşa hazır bulunurdu. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Rumeli’de 74 bin, Anadolu’da 92 bin franchise askeri vardı. Maaşlı yeniçeri sayısı sadece 10.000‘di ve tek işleri Sultanı korumaktı.
Dirlik sahibinin görevleri, kuralları vardı. Sefere asker göndermeyenin, askeri savaştan kaçanın, bölgedeki verimli arazileri 3 yıl ektirmeyenin, bölgesini imar etmeyenin, bölgesinde ikamet etmeyenin Tımarı geri alınırdı. Merkezden gelen memurlar bölgeleri gezerek sürekli denetlerdi.
Vergiler merkezi yönetim tarafından belirlenir, Dirlik sahipleri tarafından toplanırdı. Örneğin Sultan Süleyman döneminde 1527-28 mali yılında 37.522 Dirlikten gelen vergi gelirlerinden %52 Saraya, %11 vakıflara, %37 Tımarlı Sipahilere ayrılmıştı.
Dirlikler tezkire, yani yazılı fermanla, belli bir kişiye verilirdi. Arazinin mülkiyeti değil, kullanım hakkı verilir, öldüğünde miras kalmazdı. Çocuğunu veya adamını yetiştirip önerir, uygun görülürse yeni tezkire verilirdi. Dirlik sahiplerinin uzun süre aynı yerde kalıp güçlenmesine ise imkan verilmezdi.
Franchise sisteminin esasını oluşturan tüm unsurlar Dirlik sisteminde vardı. Dünyadaki ilk hizmet esaslı franchise, ordu, vergi ve yerel yönetimi düzenleyen Dirlik sistemiydi. Sisteminin verimliliği sayesinde Osmanlı İmparatorluğu üç kıtada on milyon kilometrekare toprak sahibi oldu.
Peki bu mükemmel sistem neden ve nasıl yok oldu, ona bakalım
Dirlikler iyi işletecek olana değil nüfuzlu kişilere verildi, sadece kazanç uman, işiyle ilgilenmeyen, uzaktan yöneten sahiplerin elinde verimsiz hale geldi.
İmparatorluk büyüdü, güçlü komşular daha az zafer ve ganimet getirdi, ok ve kılıç ateşli silahlar karşısında yetersiz kaldı, ticari anlamda rekabet arttı, kar düştü, teknoloji eskidi.
Düzenli kayıt tutulmadı, vergi hesabı, sipahi sayısı, hatta hangi tımarın kime ait olduğu karıştı.
Sultan müsrif davrandı, masrafları karşılamak için dirlikleri geri aldı, vergiden pay aldı, bölgeleri küçülttü, parayla sattı, vakıflara verdi.
Dirlik sahipleri işine bakmadı, baksa da para kazanamadı, yükümlülüklerini yerine getiremedi.
Dengeler bozulduğu için işler bozuldu, Sultan kabahati yönetimde değil sistemde buldu.
Sultan franchise orduyu zamanla küçülttü, 1839’da tamamen kaldırdı. Franchise ordu küçülürken 17. Yüzyıldan itibaren Yeniçeri ordusu büyütüldü. Maaşlı ordu disiplinsizdi, hamamcılık, odunculuk, kayıkçılık gibi işlere el attılar, sık sık isyan çıkardılar, kiminde askerler, kiminde vezirler, kiminde Sultanlar öldürüldü. Sonunda Sultan yeni bir ordu kurdu, 1826’da Yeniçeri ordusunu İstanbul’un ortasında topa tuttu yok etti. Maaşlı modern ordu, aldığı teknolojiyi geliştiren ordular karşısında girdiği hemen tüm savaşları kaybetti. Gelir kaynakları kuruyan Sultan dış borç aldı, ödeyemeyince 1884’te alacaklılar tekellere el koydu. Üretici tütünü 4 kuruşa Reji’ye sattı, içmek için 10 kuruşa geri aldı, tütün kaçırdı diye onbinlerce kişi Reji kolcuları tarafından öldürüldü. Modern ordu 1909’da Sultanı sürdü, yönetime el koydu. 1914’te ordu dünya savaşına girdi, başına Almanya’dan subay geçirdi. Ordunun masraflarını karşılamak için Reji’nin tekeli 15 yıl uzatıldı. 1918’de İtilaf devletleri İstanbul’a girdi, orduyu dağıttı.
6 yüzyıl yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, 4 yüzyıl franchise ordu ile büyüdü, 5. yüzyılda yanlış yönetimle franchise orduyu bitirdi, son yüzyılda maaşlı orduyu yönetemediği için battı. Atatürk gibi tarihi değiştiren bir önder çıkıp gönüllü ordu kurdu ve ülkeyi esaretten kurtardı.
Eğer Sultan, ilk sorunlar baş gösterdiğinde bir franchise danışmanına gitse herhalde şu önerileri alırdı
- İşletmede verimliliği artır, teknolojiyi kullan, kuralları ve prosedürleri belirle, uygulamayı denetle, hizmet kalitesini yükselt, işletmeye kar ettir.
- İşi en iyi yapacak olana franchise ver, eğitim ver, güven ver, markayı güçlendir ama işletmeciyi çok güçlendirme, kontrolü elden kaçırma.
- İşletmenin karını izle, kısa vadede yüksek kazanç bekleme, sistemden hak ettiğinden fazlasını çekme, gereksiz masraf yapma.
1631’de Koçi Bey risalesinde yaklaşık aynı şeyleri söylemiş ama dinleyen olmamış. Yüzyıllar öncesinin üç maddelik reçetesi, bugün de geçerli ama, franchise verenlerin yaptığı hatalar sehala aynı.
Franchise aslında Türk milletinin karakterine çok uygun bir yönetim şekli. Ama hassas dengeler üzerine kuruluyor ve yanlış yönetilince çöküyor. Franchise veren gücünü kendi lehine, sistemin aleyhine kullanmaktan kendini alamazsa sistem çöküyor. Amerikalılar franchise sistemini doğru uyguladı, hamburger, pizza, sandviç ile dünyayı fethetti. Biz franchise sistemini yanlış uyguladık, fethettiğimiz dünyayı kaybettik. Bu imparatorluğu kuran da, yıkan da bizim atalarımız. Kuranlar gibi mi davranacağız, yıkanlar gibi mi davranacağız, orası bize kalmış. Ecdadımızın başarısını ticari alanda tekrarlamak için, franchise işini iyi öğrenmek ve uygulamak zorundayız.
YENİ MAKALELER
Küresel pazarlara girme fikri, işini geliştirmek isteyen her franchise veren markanın ilgisini çekiyor ama doğru genişleme yöntemini seçmek işin başarısının ilk adımı.
Franchise lisansı olarak da bilinen bir franchise paketi, her franchise sisteminin merkezinde yer alır. Franchise verenlerin A'dan Z'ye eksiksiz iş konseptini içerir.
Franchising, bağımsız girişimciler arasındaki bir ticari işbirliği tarzıdır. Basitçe söylemek gerekirse, bir franchise girişimcisi, franchise verene markasını ve sektördeki bilgi birikimini kullanmak için bir ücret öder.
Franchise sistemi büyük markalar yaratan, içindekilere birçok avantaj sağlayan, ama bir o kadar da zor yürütülen, girift dengeler üzerine oturan bir ilişkidir. İlişkinin temeli karşılıklı yarar sağlamaya dayanır.
Franchising, yerleşik bir marka veya ticari markaya sahip olan, marka adını ve iş sistemini bir franchise alana lisanslayan bir franchise vereni içeren iş metodolojisidir.
EN ÇOK OKUNANLAR
Sylvester Stallone’nin hayatı, çoğumuzun detaylarını pek bilmediği zorluklarla dolu ilginç bir hikâyeye sahip. Yaşadıkları ve hayat mücadelesi, Rocky filmleri gibi oldukça da ilham verici.
Gayrimenkul (taşınmaz) çalışmaları; Arazi ediniminden başlayıp imar planı ve kentsel tasarım planlarının yapımı, arsa üretimi, proje geliştirme, uygun bina ve çevre tasarımı, bina üretilmesi, tesis ve kaynakların yönetilmesi, finans kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetilmesi ile ilgili çalışmaları kapsamaktadır.
Çevremizde olup bitenleri duyularımızla algılar, nesneleri duyularımızla ayırt ederiz. İnsanda ve hayvanların çoğunda görme, işitme, koku, tat ve dokunma gibi beş temel duyu vardır.
Türkiye genelinde 2000 bayi ile hizmet veren Bianca Boya, 2024 sonuna kadar bayi sayısını 2500’e, Bianca Stella Shop’larını da 30’a çıkartmaya hazırlanıyor.
Pandemi Dönemi, dijitalleşme sürecini hızlandırdı. Evden çıkamama hali bizi hem gündelik hayatımızda, hem de profesyonel hayatımızda dijitalleşmeye yöneltti. Pandemi, çoğu zaman, aşkların da sanal olarak yaşanmasına neden oldu... Malum, sağlık ve hijyen tedbirleri !!